YEŞİL DEVRİM’İN ETKİLERİ
Yeşil Devrim, Meksika’da yüksek verim alınan (YVT) buğday türlerinin geliştirilmesinden sonra, Uluslararası Pirinç Araştırma Enstitüsü (International Rice Research Institiute – IRRI) önderliğinde Asya’da 1960’larda başlamıştır. Hükümetler de dâhil olmak üzere, çeşitli özel kuruluşlar ve kamu kurumları tarafından finanse edilmiş, gelişmekte olan ülkeler için mucize bir gıda üretim yöntemi olarak tanıtılmıştır. ABD merkezli Ford ve Rockefeller Vakıfları, 1960’larda Filipinler’de IRRI’yi kurarak, öncü çalışmaları başlatmıştır. Hükümetler de, çiftçileri yüksek girdili teknolojiler konusunda teşvik etmiş, başlangıçta bedava tohum, gübre ve pestisit temini sağlamıştır. Sulama altyapıları kurulmuş, krediler sunulmuştur. Örneğin, Filipinler’de 1981’e kadar, yalnızca, on YVT türünden birini eken çiftçilere kredi verilmiştir.
İnsan Sağlığına Verilen Zarar
Yeşil Devrim’in en kötü miraslarından biri, insan sağlığı üzerinde yıkıcı etkileri olan yüksek düzeyde zararlı pestisitlerin, tarımda yaygın olarak kullanılmaya başlamasıdır. Her yıl, yaklaşık 355.000 kişinin, kasıtsız zehirlenme nedeniyle hayatını kaybettiği tahmin ediliyor ve bunların yarısı tarım sektöründen1. Bu ölümlerin üçte ikisinin gerçekleştiği2 gelişmekte olan ülkelerde, neredeyse 41 milyon insanın pestisit kaynaklı sağlık sorunları yaşayabileceği3, özellikle de çocuklar ve bebeklerin bundan çok daha fazla zarar göreceği düşünülüyor4.
Toprak ve Su Varlıklarının Yok Olması
Tarımsal sulama arttıkça ve su kaynakları tüketildikçe, toprak tuzluluğu da artarak, tarıma elverişsiz hâle gelmiştir. Toprak canlıları ve toprak bereketi azalmış, bu da daha fazla gübre kullanımına yol açmıştır. Kalkınma için Tarımsal Bilgi, Bilim ve Teknoloji Uluslararası Değerlendirmesi5 (The International Assessment of Agricultural Knowledge, Science and Technology for Development (IAASTD), sentetik gübrelerin suistimal edilmesi nedeniyle çok büyük ölü alanlar oluştuğunu, kimyasal pestisitlerin suistimal edilmesiyle de yeraltı sularının kirlendiği ve biyoçeşitliliğin yok olduğunu rapor etmiştir.
Zararlı Saldırılarına Karşı Savunmasızlık
Zararlılar, YVT monokültür üretiminde çoğalır, böylece daha fazla pestisit kullanımı gerektirir. Ve birkaç nesil sonra, pestisitlere direnç göstermeye başlar; ikincil zararlılar baskınlaşır; faydalı böcekler ölür. Zararlılarla nasıl mücadele edileceğiyle ilgili eğitim ve bilgi sahibi olmayan çiftçiler, daha fazla ve daha güçlü pestisitler kullanır, böylece bir ‘‘pestisit değirmeni’’ ne binerler. Hasılat en başta artsa da, zararlılar güçlendikçe düşer. Zararlılar ve patojenlere karşı en iyi koruma, genetik bitki çeşitliliğidir.
Topluluk Bilgeliği ve Sürdürülebilirliğin Yok Olması
Sözde Yeşil Devrim başarısı, genelde yanlış tanıtılır. Diyelim ki, Meksika’nın Chiapas eyaletinde yaşayan bir çiftçi, hektar başına 2 ton mısır üretiyor. Büyük Meksika çiftliklerinde bu rakam, hektar başına 6 tondur. Fakat bu çiftçi, çeşitli ürünleri bir arada yetiştiriyor: su kabağı, domates, sebzeler ve tıbbi bitkiler. Mısır sapları, fasulyeler için sırık görevi görüyor. Hayvanlar, çiftlikten besleniyor. Toplamda, bu Meksikalı çiftçi, gübre veya pestisit kullanmadan, hektar başına yaklaşık 14 ton gıda üretiyor.
Kadın çiftçiler, binlerce yıldır tohum seçmiş ve saklamış, böylece yerel koşullara ve kültürel tercihlere uyum sağlamış çok çeşitli türler meydana getirmiştir. Yerel türler bırakılıp YVT’lere geçildikçe, geleneksel çiftçilik bilgisi ve kadınların tohum koruyucu rolü de azalmış veya yok olmuştur. Hindistan’ın Andra Pradesh eyaletinde yürütülen bir çalışma, geleneksel pirinç türlerinin %95’inin, herhangi bir şekilde belgelenmeden ve/veya korumaya alınmadan yok olup gittiğini tespit etmiştir. 1970’lerde, R.H. Richharia adında bir Hintli pirinç uzmanı, 19.000’in üzerinde pirinç çeşidi ve yabani pirinç örneği toplamıştır.
Daha büyük ölçekli çiftçiler için, girdi satın almak amacıyla kredi çekmek, daha kolaydır. Sonuç olarak, topraklar az sayıda insanın eline geçmiştir. Milyonlarca küçük çiftçi, hasılat düşük olduğu zaman kredi borcunu ödeyemeyerek iflas etmiştir. Hassas yamaç alanlarda ve zor (marjinal) arazilerde çiftçilik artmış, bu da yoksulluk ve ormanların yok olmasına yol açmıştır. Toprağını kaybeden birçok çiftçi, şehirlere veya endüstrileşmiş ülkelere göç etmiş, buralarda kayıtsız, az maaşlı işlerde çalışmaya başlamıştır. ABD’deki tahmini 3.5 milyon tarım işçisi, Meksika ve Orta Amerika’nın kırsal bölgelerinden gelmektedir.
Pestisitlerin neden olduğu çevre yıkımı, tarımsal biyoçeşitlilik kaybı6 ve hastalıklar, kırsal toplulukların yaşam koşullarını kötüleştirmiştir. Gelişmekte olan ülkelerin yüzde yetmişi, net gıda ihracatçısı hâline gelmiştir. FAO, 2009’da, yani Yeşil Devrim’den neredeyse 50 yıl sonra, dünyadaki aç insan sayısının bir milyarın üzerine çıktığını bildirmiştir.
1 WHO. 2003. Shaping the Future (Geleceği Şekillendirmek)
2 WHO, UNEP 2011. ‘‘Priority Risks’’ (Öncelikli Riskler), The Health and Environment Linkages Initiative (HELI)
3 PAN Uluslararası, 2007
4 UNEP Kimyasallar. 2004. Childhood Pesticide Poisoning: Information for Advocacy and Action (Çocuklarka Pestisit Zehirlenmesi: Savunma ve Eylem için Bilgiler). Chatelaine, İsviçre.
5 McIntyre Bd, Herren Hr, Wakhungu J, Watson rt (eds). 2009. Agriculture at a Crossroads. IAASTDKalkınma için Tarımsal Bilgi, Bilim ve Teknoloji Uluslararası Değerlendirmesi Küresel Raporu. UNDP, FaO, UNEP, UNESCO, Dünya Bankası, WHO, GEF. Island Press, Washington, D.C. http://www.unep.org/dewa/assessments/Ecosystems/IaaStd/tabid/105853/default.aspx IAASTD, 2002 yılında Dünya Bankası ve altı BM ajansı tarafından, açlığı azaltmak, kırsal yaşamı, insan sağlığını ve beslenmeyi iyileştirmek, sosyal, çevresel ve ekonomik olarak sürdürülebilir, eşitlikçi kalkınmayı desteklemek amacıyla, karar verici yetkililere ihtiyaç duydukları bilgiyi sağlamak için oluşturulmuş küresel bir danışmanlık sürecidir. BM Ajansları, sivil toplum, akademi, araştırma enstitüleri ve endüstriden gelen 400’ün üzerinde bilim insanı ve kalkınma uzmanından meydana gelmiştir.
6 Tarımsal çeşitlilik (agro-çeşitlilik), tarımsal biyoçeşitliliğin (agro-biyoçeşitlilik) tanımını genişleterek, çiftlik ve ürün yönetimindeki değişkenliği (teknolojiler, işleme ve yetiştirme uygulamaları), biyo-fiziksel çeşitliliği (biyo-çeşitlilik, tabii kaynaklar, arazi yapısı, iklim), ve tarımsal üretimi destekleyen sosyal örgütleri de kapsamaktadır.