Sağlıklı ürünlere yönelik talep ve artan girdi maliyetleri çiftçilerin, kimyasal-yoğun endüstriyel tarımdan vazgeçip, doğa dostu ve agroekolojik tarıma yönelmesine neden oluyor.
Endüstriyel
tarım ve gıda sisteminde kullanılan yüksek düzeyde zararlı
kimyasalların sağlığa ve çevreye yönelik olumsuz etkileri
arttıkça kimyasal-yoğun tarım yöntemleri doğa dostu tarım
yöntemleri ile yer değiştiriyor.
Özelikle pestisit zehirlenmelerine doğrudan maruz kalan, toprağı fakirleşen, hastalık ve zararlılarla eskisinden daha çok mücadele etmek durumunda kalan ve girdi maliyetleri yüzünden geliri düşen çiftçiler, bu sorunlarla uğraşmak zorunda kalmadığı doğa dostu yöntemlere geçiyor.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), kimyasallara dayalı çiftçiliğin dünyanın gıda ihtiyacını karşılayabilecek bir seçenek olmadığını kabul ediyor ve daha sağlıklı bir geleceğin anahtarı olarak agroekolojiye dikkat çekiyor.
Dünyada
ve Türkiye’de pestisitlerin zararını fark eden pek çok çiftçi,
coğrafya ve iklime uygun bir planlama ve tasarımla fiziksel,
kültürel, biyoteknik, biyolojik ve mekanik mücadeleyi de içeren
Entegre Zararlı Yönetimi’ni uyguluyor.
Örneğin İsveç bu teknik ve yöntemler sayesinde pestisit kullanımını, önceki döneme kıyasla yarı yarıya azaltmayı başardı. Dünyanın önde gelen pirinç üreticilerinden Endonezya ise 1986 yılında pestisit kullanımını azaltmaya yönelik destek ve çiftçi eğitimine dayalı Entegre Zararlı Yönetimi uygulaması ile, pestisit kullanımını altı yılda %62 oranında azalttı ve aynı dönemde ürün verimliliğinde %10 artış sağladı.
Entegre
Zararlı Yönetimi’nin yanı sıra agroekoloji, organik tarım,
onarıcı tarım, pulluksuz tarım gibi zehirsiz üretim yöntemleri,
meydana gelebilecek zararlara karşı benzer önlemler içeriyor. Bu
yöntemleri benimseyen çiftçiler, tek tip ürün yerine farklı
çeşitlerin bir arada üretimi, toprak canlılığının
artırılması, hastalıklara dayanıklı yerel tohumların ekimi,
zararlıları çekici tuzak ve ev yapımı doğal reçetelerin
kullanılması, ürün zararlılarıyla beslenen faydalı böceklerin
ortama salınması ve ekim nöbeti gibi kültürel, biyolojik,
fiziksel ve biyoteknik uygulamalara yer veriyor.
Zehirsiz
üretim yapan çiftçiler, ürünlerini, kompost gübreler, yeşil
gübreleme, münavebeli ekim ve otlatma gibi uygulamalar sayesinde,
besleyip canlı tuttukları tarım topraklarında yetiştiriyor. Bu
yöntemler sayesinde canlılığını koruyan topraktan aldıkları
besinleri bünyesine taşıyan bitkilerden elde edilen meyve ve
sebzeler, pestisitlerin zehirleyip fakirleştirdiği topraklarda
yetişenlerden çok daha besleyici ve sağlıklı oluyor.
AB
tarafından gerçekleştirilen bir araştırmaya göre, ekolojik
meyve ve sebzeler en az yüzde 40 daha fazla antioksidan ve daha
yüksek seviyede demir ve çinko içeriyor. Bu sonucun kaynağında
doğal döngülere saygı var: Ekolojik üretimde yetiştirilen
ürünler daha az “zorlanıyor”, yani büyümeleri genellikle
daha yavaş oluyor, böylece organizmalar bileşimlerini sentezlemeye
zaman bulabiliyor.
Onbinler
zehirsiz üretim için imza verdi
Dünyada
organik tarım sertifikalı çiftçilerin sayısı son 10 yılda
yüzde 55 artarken, diğer doğa dostu yöntemleri kullanan
çiftçilerin sayısı da hızla artıyor.
Üreticilerin
doğa dostu ve agroekolojik yöntemleri tercih etmeye başlamalarının
nedenleri arasında, ürünlerde pestisit kalıntısı riskiyle
birlikte giderek artan sağlıklı ürün talebi de etkili oluyor.
Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği’nin Avrupa Pestisit Eylem Ağı ile ortaklaşa yürüttüğü Zehirsiz Sofralar Projesi kapsamında açılan kampanyayı imzalayan 130 bin kişi, sağlık ve çevre için çok tehlikeli tarım zehirlerinin yasaklanarak doğa dostu tarım uygulamalarının yaygınlaşmasını talep ediyor. Proje kapsamında 100’den fazla sivil toplum kuruluşunun oluşturduğu Zehirsiz Sofralar Sivil Toplum Ağı, söz konusu kampanya ile, Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan, zehirsiz üretimi teşvik eden tarım politikalarının hayata geçirilmesini istiyor. İmza kampanyasına buradan ulaşabilirsiniz: Change.org/ZehirsizSofralar
Doğa
dostu üretimin teminatı; Küçük Çiftçiler
Doğa
dostu yöntem ve teknikler, emek yoğun bir sistem gerektirdiğinden
daha çok küçük ölçekli çiftlikler tarafından uygulanıyor.
Köylü tarımı, endüstriyel zincire kıyasla, biyolojik
çeşitliliği 9 ila 100 kat daha fazla destekliyor. Rodale
Enstitüsü’nün karşılaştırmalı çalışmaları, organik
üretimdeki verimin konvansiyonel üretimi yakaladığını, hatta
kurak dönemlerde organik üretimdeki verimliliğin daha yüksek
olduğunu ortaya koyuyor.
BM’nin
Agroekoloji ve Gıda Hakkı Raporu’na göre ise, gelişmekte olan
57 ülkedeki agroekoloji projelerinde ortalama yüzde 80 verim artışı
oldu. 20 Afrika ülkesindeki agroekoloji projelerinde ise 3 ila 10
yılda verim ikiye katlandı.
Türkiye’de
de durum farklı değil. Araştırmacılar, Türkiye’nin ekilebilir
alanlarının yüzde 76’sında yapılacak organik tarımdan elde
edilecek bitkisel ve hayvansal ürünlerin Türkiye
nüfusunu
besleyebileceğini kanıtlıyor.
Doğa
dostu tarım çiftçi gelirlerini artırıyor
Endüstriyel
tarımdan doğa dostu ve agroekolojik tarıma geçen çiftçiler bir
yandan sağlığını, toprağını, suyunu korurken, diğer yandan
giderlerini de azaltıyor. Çiftçinin giderlerini azaltması; tarım
zehiri ve kimyasal gübreler başta olmak üzere şirketlerden satın
alınan girdiler yerine kendi tohumluğunu kullanmak, tuzaklar,
faydalı böcekler, ev yapımı doğal reçeteler, yeşil gübreleme,
kompost gibi ekolojik girdileri kullanması ile mümkün oluyor.
Ayrıca
doğa dostu üretim yapan çiftçiler, ekolojik pazarlar, gıda
toplulukları, üretici pazarları veya kooperatif satış noktaları
kanalıyla, hem tüketicilerin kolay ve ucuz yoldan gıdaya ulaşımını
sağlıyor hem de gelirini yükseltebiliyor. Bu pazarlama kanalları
sayesinde aracılara giden büyük dilim çiftçiler ve tüketiciler
arasında paylaşılmış oluyor.
Buğday
Derneği Koordinasyon Kurulu üyesi Oya Ayman, pestisitlerin yol
açtığı kirlilik ve sağlık sorunları karşısında alternatif
arayışına giren üreticilerin sayısının dünyada olduğu gibi
Türkiye’de de giderek arttığına dikkat çekiyor: ”Temiz
üretim yapmak isteyen çiftçiler, sadece organik sertifikalı tarım
değil agroekoloji, onarıcı tarım, pulluksuz tarım gibi doğa
dostu yöntemler hakkında bilgileniyor ve kendi şartlarına uygun
modeller geliştiriyor. Tüketicilerin zehirsiz üreten çiftçiye
alım garantisiyle, temiz ürün yetiştirme desteği vermesi de bu
üreticilerin sayısının artmasını sağlıyor.”
Buğday
Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği’nin Zehirsiz Sofralar projesi
kapsamında yayımlanan Üretici Rehberi, bir yandan pestisitlerin
zararlarına dikkat çekerken, diğer yandan da çiftçilerin
zehirsiz üretime nasıl geçebilecekleri ve doğrudan pazarlama
yolları konusunda yol gösteriyor; örnek uygulamalara yer veriyor.
Üretici Rehberi’ne buradan
ulaşabilirsiniz.
Kaynaklar: